Son dönemde Filistin topraklarında artan gerilim, İsrailli bakanların Mescid-i Aksa'ya yönelik ziyaretleriyle daha da derinleşiyor. Geçtiğimiz günlerde, İsrail’in güvenlik bakanı olmuş geçmişte Mescid-i Aksa konusunda yaptığı açıklamalarla bilinen Itamar Ben Gvir, kutsal mekânda yaptığı ziyaret ile dikkatleri üzerine çekti. Bu baskın, hem bölgede hem de uluslararası arenada büyük tepkilere neden oldu. Ben Gvir'in, Mescid-i Aksa'daki mevcut durumu provoke eden tutum ve eylemleri, mevcut çatışmaların daha da alevlenmesine yol açma potansiyeline sahip.
Mescid-i Aksa, hem Filistinliler hem de Yahudiler için son derece önemli bir dini mekân olmasının yanı sıra, Orta Doğu’da süregelen çatışmaların da merkezinde yer alıyor. İsrail, bu kutsal alandaki kontrolünü pekiştirmek adına çeşitli adımlar atarken, bu tür ziyaretlerin arka planında yatan strateji de merak konusu. Ben Gvir gibi sağcı liderlerin bu tür eylemleri, İsrail hükümetinin Yahudi yerleşimcilerin haklarını koruma amaçlı politikalarının birer parçası olarak değerlendiriliyor. Ancak bu ziyaretler, Filistin'liler arasında büyük bir öfke ve direniş duygusu yaratırken, uluslararası toplumda da endişe yaratan bir durum oluşturuyor.
Ben Gvir’in Mescid-i Aksa'ya düzenlediği son baskın, ülkede ve dünya genelinde pek çok farklı tepkiye yol açtı. Filistinli gruplar, bu tür eylemleri kışkırtıcı bir provokasyon olarak görerek, uluslararası toplumu İsrail'in bölgede yarattığı gerilim ve şiddeti durdurmaya çağırdı. Birçok ülke, İsrail'in bu tür baskınlarını kınayarak, barış sürecinin yeniden başlaması ve çözüm odaklı bir yaklaşım benimsenmesi gerektiğini vurguladı. Temel hak ve özgürlüklerin ihlali olarak tanımlanan bu tür eylemler, Orta Doğu barış sürecinin gidişatını ciddi şekilde tehdit etmekte ve çözüm arayışlarını karmaşık bir hale sokmaktadır.
Bu şartlar altında, Mescid-i Aksa gibi dini ve tarihi mekanların korunması ve saygı gösterilmesi gerekliliği üzerinde durulması önem arz etmektedir. Uluslararası toplum, bu tür eylemlerde bulunarak daha fazla çatışma çıkmasını önlemek için ne tür adımlar atacağını sorgulamak zorunda kalmaktadır. Filistinlilere yönelik baskılar, bu topraklarda yaşayan insanların huzur ve güvenliğini tehdit ederken, barışa yönelik umutları da zayıflatmaktadır. Dolayısıyla, Mescid-i Aksa'nın önemi, yalnızca bir ibadet yeri olarak değil, aynı zamanda ortak bir değer olarak görülmeli ve bu tür provokatif hareketlerden kaçınılmalıdır.
Özellikle son yıllarda artan gerilim, sadece bölgedeki taraflar için değil, ABD gibi dünya güçleri için de stratejik olan bu meselede daha dikkatli ve duyarlı bir yaklaşım sergilemelerini gerektirmektedir. Herhangi bir yanıt veya çözüm sürecinin işletilmesi, ancak bu tür provokatif eylemlerden uzak durulması ve tarafların diyalog kurmasıyla mümkün olabilir. Aksi takdirde Mescid-i Aksa, barışın değil, çatışmaların merkezi olmaya devam edecektir. Bu tür baskınlar, önümüzdeki günlerde ne tür sonuçlar doğuracak ve gerilimi daha da artıracak mı? Zamanla göreceğiz.