Bir anlık dikkatsizlik, bir hayatı tamamen değiştirebilir. İşte bunun en acı örneklerinden biri, kaza geçiren ve ardından zorlu bir süreçle yüzleşen bir adam… Geçtiğimiz aylarda geçirdiği kazanın ardından bacakları sakatlanan 38 yaşındaki Orhan Öztürk, işini kaybetti ve yaşam şartları daha da zorlaştı. Şimdi, İstanbul’un yoğun yaşamından uzak bir parkta çadırda yaşamak zorunda kalıyor. Öztürk’ün hikayesi, yaşamın ne kadar kırılgan olduğunu gözler önüne seriyor.
Orhan Öztürk, yaşamını sürdürebilmek için çalıştığı inşaat sektöründe bir iş kazası geçirerek tüm hayatının altüst olmasına neden olacak bir olay yaşadı. Çalıştığı inşaatta yaşanan bir kaza sonucunda dengesi bozuldu ve düşerek ciddi şekilde bacaklarını yaraladı. Hastaneye kaldırılan Öztürk, tıbbi müdahalelere rağmen bacaklarının tam anlamıyla eski haline dönmeyeceğini öğrendi ve bu durum onu bir çıkmaza sürükledi. Fiziksel zorluklarla birlikte psikolojik baskı da yaşamaya başladı. İş gücünü kaybettiği için maddi sıkıntılar da baş göstermeye başladı.
Yaşamı tehdit eden bu beklenmedik dönüş, Öztürk’ü sokaklarda ve parklarda yaşamaya zorladı. Hiç beklemediği bir şekilde, ailesinden ve yakın arkadaşlarından uzak bir yaşam sürdü. Aylak günlerinde, park kenarında kurduğu çadırda hem sakatlık sürecini geçiriyor hem de gelecekteki belirsizliklerle yüzleşiyor. Her gün farklı yaşam mücadeleleri ile karşılaşan Öztürk, gün geçtikçe yıpranıyor ancak umudunu kaybetmemeye çalışıyor. Çoğu zaman sıcak yaz günlerinde güneşin altında bekliyor, akşam olunca çadırında uyumak için sığınacak bir yer bulabiliyor.
Öztürk’ün hikayesi, toplumsal duyarsızlığın bir örneği olarak dikkat çekiyor. Birçok insan, yaşamın sıradan problemleriyle boğuşurken, bazen her şeyin bir anda değişebileceğini unutabiliyor. Geçirmiş olduğu kaza sonrası yaşamının son derece zorlaştığını ifade eden Öztürk, içinde bulunduğu durumun getirdiği belirsizliklerle kaybolsa da insanlık adına bir umut ışığı aramaktadır. Parkta çadır kurarak hayata tutunmaya çalışan Öztürk, diğer insanların da benzer durumlarla karşılaşabileceğine ve toplumun bir arada durması gerektiğine dikkat çekiyor. Kendisi gibi zor durumdaki insanlara destek olmanın önemine vurgu yapıyor.
Üzerinde açık kayıplar ve sorunlar varken, hayatın ne kadar ağır olabileceğini anlatan bu hikaye sadece Orhan Öztürk’ün değil, birçok insanın da yaşam mücadelesi. İnsanların ekonomik, sosyal hatta fiziksel sıkıntılar karşısında nasıl bir araya geleceği, bu tür trajik olayların önüne geçmek için atılacak adımlar nelerdir? İşte bu noktada, toplumun dayanışma içinde olmasının ne kadar önemli olduğu gerçeği karşımıza çıkıyor. Orhan Öztürk, bir gün iyileşip tekrar eski yaşamına dönme umudunu taşırken, bu sürecin ne kadar zor olduğunu ve dayanışmanın ne şekilde hayat bulabileceğini sorguluyor.
Sonuç olarak, Orhan Öztürk'ün yaşadığı bu durum, bir kaza sonrası hayata dair derin bir sorgulama başlatıyor. Tepkilerin ve dayanışmanın arttığı günümüzde, Öztürk’ün hikayesinin daha fazla insan tarafından duyulması ve farkındalık oluşturması, benzer durumda olan insanlara umut ışığı olabilir. Böylece insanlık, birbirinin elinden tutarak daha iyi bir yaşam sunma yolunda adımlar atabilir.